DokumacılıkHarput ve civarında özellikle dağ köylerinde yapılan; kilim, cicim, çarpana, çul ve keçe çeşitleri ülke çapında ünlüdür. Kilimler ve cicimler nazman adı verilen gezici tezgahlarda dokunur. Kilimlerin enleri 60-120, boyları 210-350 cm arasında değişir. Türük adı verilen heybeler el tezgahlarında yapılırdı. Eskiden yörede çok yaygın olan bez dokumacılığı kuyu adı verilen tezgahlarda yapılırdı. Bugün kuyu dokumacılığı tamamen terk edilmiştir.
Dokumalarda en çok koç boynu, deve boynu, çakmak, sinek, kartal, gonca, çengel, kaz ayağı, yayla yolu, öküz gözü, saç bağı, çiçek, göz,keçi, akrep ayağı, eli belinde, adı verilen motifler kullanılırdı.
Halıcılık
Geleneksel el sanatlarımız içerisinde önemli bir yeri olan halıcılık, ekonomik değerini muhafaza ettiğinden günümüzde de gelişerek yaşamaktadır. Elazığ’da İl Özel İdaresi tarafından 1962 yılında halıcılık okulu açılmış 70 kişilik bir personelle halı üretimine geçmiştir. Bu okul özel sektöre devredilmiş olup halen faaliyetlerini sürdürmektedir. İlimizde 1975 yılında ise özel müteşebbisler halı atölyeleri kurmuşlardır.
Yaklaşık 40 tezgahın ve 55 işçinin çalıştığı bu atölyelerde çok güzel halılar üretilmektedir. Ayrıca, şehir merkezinde Tarım Bakanlığınca işletilen El Sanatları Eğitim Merkezi Müdürlüğü’nde halıcılık eğitimi verilmektedir. Parasız yatılı olan bu kuruluştan bugüne kadar 1.014 öğrenci mezun olmuştur. Hereke, Bünyan, Ladik ve Isparta türü halılar öğretilmektedir.
Halılar el tezgahlarında ilmik ipleri uzun tutularak dokunur. İlimizde dokunan halıların 1 cm2 sinde 36 düğüm bulunmaktadır. Bu halılara 60’lık kalitede halı denilmektedir. Tamamıyla el emeği olan ve tezgahlarda dokunan halılar da taba (kiremit rengi), lacivert, saman sarısı, portakal rengi, mavi ve tonları, şarabi renkler kullanılır. Bu halılarda, daha çok akrep ayağı, kuş, ejder ve özellikle Türk ve Selçuklular dönemine ait motifler kullanılmaktadır. Tamamıyla el tezgahlarında yapılan halılarımız, ülkemizin en kıymetli halılarının başına gelmektedir.
Elazığ’da Şavak, Goran, Drejan, Yılangeçiren, Meşeli, Hersenk, Aşvan, Halköyü, Dişidi halıları oldukça güzel ve ünlüdür. Bu halıların da daha önceden yapılmış olanları eksperler tarafından çok beğenilmektedir.
Çit Baskıcılığı
Elazığ çit baskıcılığı sanatı geçmişte yaygın olan bugün ise sınırlı çevrelerde etkinliğini sürdüren geleneksel el sanatı koludur.Çitin sözlük karşılığı: pamuktan dokunmuş basma başörtüsü, yazma anlamlarını kapsamaktadır.“Çit sözcüğü Anadolu’nun çeşitli yerlerinde değişik anlamlarda kullanılmaktadır.” Kars ve Isparta çevrelerinde Elazığ’daki ismiyle kullanılmaktadır.Uzmanlar, Elazığ çit baskıcılığını, Anadolu yazmacılık sanatının, diğer bir deyişle tahta kalıpla kumaş baskısı sanatının bir uzantısı olarak görürler.Süslemede nakışın yerini alan baskı tekniği ile desenlenmiş kumaşlara da yörede çit denilmektedir. Elazığ’da çit üzerine yapılan tahta kalıpla kumaş baskı işlemi “çit basma” ve buna ilişkin dalı da “çitçilik” şeklinde yerel adlandırma ile bilinmekte ve tanınmaktadır.“Elazığ’da basılan çitler teknik yönden “kalıp baskı gurubuna girerler. Renklendirme yönünden ise, çoğunlukla tek tip “karakalem” çitler basılmaktadır. Kalıp baskı tekniği ile basılan çitleri eskiden başörtüsü (yazma), yorgan yüzü, sofra örtüsü, yatak örtüsü, bohça, geyme (erkek gömleği), ve elbiselik kumaşlar oluşturmaktaydı. Bugün ise sofra örtüsü, sedir örtüsü, bohça, peçete, namaz seccadesi gibi örnekler basılmaktadır. Giyim ve ev donanımı eşyası olarak kullanılan bu baskılı çitlerin yanı sıra “keklik alacası” ve “maşraf” lar (yüklük örtüsü, çarşaf) da basılmaktadır. Çit baskıcılığında bir diğer temel unsur da baskı için kalıpların hazırlanmasıdır. Başlı başına bir sanat olan oymacılıkta armut ağacı kullanılır.
Harput’a has çit baskıcılığı sanatının 200 yıllık bir geçmişi olduğu bilinmektedir. Motiflerin büyük bir kısmı doğadan alınmıştır. Çiçek türleri, yapraklar, dal motifleri, kuş, horoz, kurt, geyik, aslan, deve gibi hayvan figürleri de kullanılır. Elazığ il kültür müdürlüğünce yok olmakta olan bu sanat kolunu canlandırmak amacıyla kurslar açılmış ve yeni ustalar yetiştirilmiştir.
İğne Oyacılığı
İğne oyacılığının tarihi, yörede oldukça eskidir. Özelikle Türk kadının el emeğini, göz nurunu ve estetik anlayışını yansıttığı oyalar, adeta birer küçük sanat abidesidir. Sergilendiği yeri gül bahçesine çeviren, örtüldüğü yüze büyülü bir güzellik katan oyalarımızın eşine dünyanın hiç bir yerinde rastlanılmayacağını hiç çekinmeden söyleyebiliriz.
Oyacılık, nineden toruna geçen ve eli biraz iğne tutabilen kız çocuğunun hemen öğrenmeye başladığı bir sanattır.Dün olduğu gibi bugünde çeyiz sandıklarının demirbaş malzemesi olan oyalı yazmalar sanat eserleri olmalarının yanında motifleri ve yapılış tarzının bizlere verdiği kültürel mesajlarla da kültür tarihimiz açısından fevkalade önem arz eder.Elazığ Kültür Müdürlüğünün 1985 yılından beri açmış olduğu, Elazığ iğne oyaları ve oyalı yazmaları ödüllü yarışma ve sergileri sonucunda, oyacılık sanatı yeniden canlanmış; oyalarımıza pazar imkanı sağlanmıştır. İşleyen bir yapıya kavuşturulan iğne oyacılığı, ilin çayda çırası kadar meşhur olmuş ve Elazığ’ı tanıtan turistik eşya olma özelliğine de kavuşmuştur.
El emeği-göz nurunun en küçük motifine kadar yansıdığı oyalar, onu dokuyan kadınlar duygularının ve sanat gücünün terkibinden doğan birer sanat abidesi durumundadır.
Geleneksel kültürümüzde sözsüz konuşma aracı ve 200’e yakın çeşidi olan, sadece iğne ile ve ipeğin ağartılarak boyanması ile yapılan yazma oyaları, geleneksel motiflerle birlikte günlük olaylardan esinlenerek alınan yeni motiflerle de zenginleşerek yaşamaya devam etmektedir.
Semercilik:Motorlu taşıtların bulunmadığı yıllarda önemli bir geçim kaynağı oluşturan semercilik, makineleşme karşısında eski önemini büyük ölçüde kaybetmiştir. Ancak; halen ulaşımın motorlu taşıtlarla güç yapıldığı yerlerde kullanılmakta olan, katır, eşek ve at için semer ve çul yapılmaktadır.
Binek hayvanlarının koşum aracı olan semerler, çul, meşin, kamış, saman ve ip gibi malzemelerle yapılmaktadır. Çoğunlukla siyah, beyaz ve kiremit renginin kullanıldığı semer ve çulları usta semerciler çok güzel desenlerle de süslenmektedir. Günümüzde semerciler çarşısında 7-8 tane semerci dükkanı mevcuttur.
Bakırcılık
El sanatlarımız arasında bulunan bakırcılığın ilde çok köklü bir geçmişi vardır. Bakırcılar çarşısı adı altında sadece bakır üzerine çalışan dükkanları bulunduğu çarşı, bugün de mevcuttur. Ancak, günümüzde bu dükkanların bir çoğunun vitrinini fabrikasyon alüminyum araçlar süslemektedir.
Bakırcıların kullandığı çekiç ve örs ince ve değişiktir. Kap-kaçak ve süs eşyası yapılır. Yapımlarda dövme, çekme ve dökme teknikleri uygulanmıştır. Bakır kaplar; kazıma, takma, çakma yöntemleriyle bezenmiştir. Bezemelerde yaprak, lale, nar, nar çiçeği, selvi, hurma, palmiye, dallı, çiçekli tavşan, panter, aslan, kaplan, yaban keçisi, karaca, balık, kurt, insan figürleriyle yazılar ve geometrik desenler kullanılmıştır.
Kazan, teşt, oturak, güğüm, debbe (kavurma basmak için kullanılan kap), ibrik, sitil, üsküre (tas), sefer tası, yemek tabağı, hamam tası, saplı tencere, kepçe, guşhane (tencere), tava, kevgir, cezve, kilden (hamam malzemelerini taşımak için kullanılan kap), kapı tokmağı vb. eşyalar yapılmaktaydı. Bakır mutfak eşyaları yapıldıktan sonra mutlaka kalaylanarak kullanılacağından bakırcı dükkanında bir de kalaycı atölyesi bulunmaktaydı. Bir zamanlar, son derece canlı olan bu ocaklar bakırcılığın eski canlılığını kaybetmesi ile birlikte önemini yitirmiştir.
Halen mevcut bir kaç kalaycı bulunmaktadır. Türkülere konu olan Harput bakırcılığı gelişen teknoloji ile birlikte ortaya çıkan alüminyuma yenilmiş son zamanlarda da bakırcılığın alüminyumdan öcünü çelik eşyalar almıştır.
Yemencilik: Harput’ta, geleneksel yöntem ve tekniklerle yapılan ayakkabılara yemeni adı verilir. Yemenicilik (ayakkabı yapımı); Harput’un ve son zamanlara kadar Elazığ’ın en önemli geçim kaynaklarından birini oluştururdu. Eski Harput’ta ve günümüz Elazığ’ında halen yemeniciler çarşısı adıyla anılan bir çarşı bulunmaktadır.Bugün tamamen unutulmaya yüz tutmuş yemeniler; altı kösele üstü ise deriden yapılmış olup, son derece kullanışlı ayakkabılardı. Bugün özellikle çevre köylerden yemeni yaptırmak için istek gelmesine rağmen, yemeni yapacak usta bulunmadığından bu talepler karşılanamamaktadır.
Sadece bir yemeni ustasının kaldığı yemeniciler çarşısında, şimdi fabrikasyon ayakkabılar satılmakta; bazı eski ustalar da dükkanlarda ayakkabı tamiriyle birlikte, kundura yapmaktadırlar.
Yemenicilik sanatının unutulmaya başlamasının en büyük sebebi, yemeni yapımının zahmetli olması ve bu işe genç kalfa ve ustaların ilgi duymamasıdır.
Ancak, Elazığ’da yemeniciliğin unutulmasına karşılık kundura yapımı oldukça yaygındır.
Çömlekçilik
İnsanlığın belki de en eski sanatı olarak kabul edilen Elazığ civarında yapılan arkeolojik kazılarda Paleolotik çağa kadar uzandığı anlaşılan çömlekçilik sanatı, yörede binlerce yıldır yaşamaktadır.
İlimizin Sivrice ilçesine bağlı Uslu köyünde halen geleneksel usullerle ve kadınlar tarafından çok güzel çanak ve çömlek işleri yapılmaktadır. Elazığ şehir merkezinde de çömlek atölyesi bulunmaktadır.
Çömlekçilikte: su testileri, güveç, tandır malzemesi ve küpler başta gelir. Küplerde kışlık peynir, turşu, pestil, kavurma gibi erzak bulundurulur. Zahirenin korunduğu ve saklandığı depo küpler toprak kaplar, arı kovanları olarak kullanılan küpler de yapılmaktaydı. Kimi küplerde kabartma güneş kurusu, beş çengel, güneş gölü, beş benek, insan figürleri gibi işaretlerinde bulunduğu görülmüştür.
Rölyef
Rölyef sanatını, resime boyut kazandırma çalışmasıdır şeklinde kısaca tarif edebiliriz.İlimizde bakır üzerine rölyef çalışması yapılmaktadır. Yapılacak olan konu veya figür bakır üzerine tersten çizilerek yine tersinden olmak üzere değişik uçlu çekiçlerle zift veya kum torbası üzerinde dövülür. Normlarına uygun yükseklik elde edilinceye kadar dövme işlemi devam ettirilir. Bu çalışmalar tamamlandıktan sonra esenin üzeri okside olmaması için organik bir kaplama ile kaplanır.
Bu sanatın Türkiye’deki en önemli temsilcisi Harun TAŞDEMİR’dir.